Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nereye böyle

Işığın olmadığı bir yolda kör topal ilerliyoruz. Üstelik fenerimizin pili de bitmek üzere. Henüz farkında değiliz ama bu zorunlu istikamet çıkmaz sokağımız olacak. Öyle ki gündüzlerimiz bile kararmaya başladı kırmızı ekranlarda gelen "son dakika" haberleri ile. Neredeyse her gün yazılı ve görsel medya aracılığıyla acı haber bombardımanına maruz kalıyoruz. O nedenle haber uygulamalarından gelen bildirimlere dahi bakmaya çekiniyorum artık.  Vaziyet böyle olunca insan gündelik yaşamını dahi idame ettirmeye zorlanıyor. Beşiktaş Vodafone Arena Stadı yakınında  gerçekleşen hain terör saldırısı sonucunda 44 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hepsinin bir bekleyeni, seveni ve yarını vardı. Sabah anneleriyle, babalarıyla , eşleriyle vedalaştılar geri dönebilmek umuduyla. Ancak olmadı. Kahpe terör saldırısında hayatlarıyla beraber umutlarını da kaybettiler. Beşiktaş'taki saldırı bir kez daha gösterdi ki, şans eseri yaşıyoruz bu ülkede. Oradan geçen ben de olabilirdim, bu yazıyı oku

Fidel'in ardından

Küba'nın efsanevi lideri Fidel Castro, geçtiğimiz günlerde 90 yaşında hayata gözlerini yumdu. Yaşamı boyunca kimilerinin diktatör, kimilerinin de kahraman olarak nitelendirdiği Fidel Castro’yu anlamak için tarih sayfalarına bakmak, cevabı bulmak için yeterli olacaktır. Fidel de böyle düşünmüştü. 1953 başlarında Batista diktatörlüğünü yıkmak amacıyla küçük bir grup oluşturan Castro, 26 Temmuz'da Santiago'daki Moncada Kışlası'na 165 arkadaşıyla birlikte bir baskın düzenledi; ama başarısızlığa uğrayarak tutuklandı. 16 Ekim 1953'te Santiago'daki Küba Yüksek Mahkemesi'nde yapılan yargılamada "Sayın yargıç siz beni mahkûm edin! Tarih beni haklı çıkaracaktır!" cümlesiyle biten ünlü savunması bunun en güzel kanıtıydı. Fidel Castro’nun şu ünlü sözü verdiği mücadelenin felsefi temeline ışık tutuyordu adeta; “Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorundadır?” Fidel, ülkesi Küba için sosyal ve antiemper

Çıkmaz Sokak: İslamafobi

Dünya'da, özellikle de Avrupa siyasal hayatında popülist ve aşırı sağ söylemler güç kazanmış durumda. İşin korkutucu yanı ise, bu yabancı karşıtı ve aşırı sağ politikaların halk tarafından karşılık buluyor olması. Bunun en somut örneği ise, aşırı söylemleri ve korkutucu vaatleri ile uzun zamandır Amerikan ve Dünya kamuoyunu meşgul eden, başkan adayı Donald Trump. Amerika'da başkanlık aday adayı olup olamayacağı bile tartışılan Donald Trump şuan Hillary Clinton'la beraber başkanlık için en güçlü iki isimden bir tanesi. Trump kendini bir milyarder, usta bir anlaşmacı ve her şeyi halledecek bir milliyetçi olarak tanımlamakta. Hillary Clinton, Trump'ı "İnsanları kışkırtmak için yabancı düşmanlığı, panaroya, önyargı ve milliyetçiliğe dayalı" demogojik bir çizgi" peşinde koşan biri olarak tanımlamakta.  Ortadoğu ve İslam dünyası hakkında önemli makalelere imza atmış olan Daniel Pipes, bu tarz bir siyasetin Amerikan siyasetinin yanında yöresinde örneği yoks

Yeni kaosa hoş geldiniz: Suriyelilere vatandaşlık

Memlekette sorunsuz bir güne uyanmak tozpembe rüyalarda mümkün olabiliyor. İskandinavya halkı bütün yıl boyunca durağanlıktan sıkılmıyor mu diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi. Ama memleket Türkiye. Yani kavga etmemiz gereken yeni bir konu daha. Yeni kaosa hoş geldiniz: Suriyelilere vatandaşlık. Konuyu birçok perspektiften değerlendirmekte fayda var. Zira Suriyelilere vatandaşlık verilmesinin dillendirilmesi bile birçok ilde ve sosyal medyada büyük bir tepkiyle karşılandı. Bu sebeple olaya sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan yaklaşmak en iyi çözümleme yolu olacaktır. Sayıları 2 milyona yaklaşan Suriyelinin vatandaşlık alması demografik yapıda ciddi ve kalıcı bir değişiklik yaratacaktır Seçmen yapısında son derece önemli ve belirleyici, siyasi dengeleri ciddi olarak etkileyebilecek, Türkiye'nin sosyal dokusunun ötesinde bir duruma işaret edebilecek, popülist girişimlere açık bir kütlenin ortaya çıkması muhtemel. Sayısı milyonlara dayanan Suriyelinin iş sahibi olacaklarını, evlenece

Eleştirisel düşünce

Eleştirisel düşünce bir toplumun atardamarıdır. Eleştiri olmadan bir ülkenin ve içinde barındırdığı kurumların gelişmesi olanaksızdır.  Siyaset dışında inovasyon, eğitim ve daha birçok alan için de aynı şey geçerli. Ancak siyasi erki elinde bulunduran kişiler kendilerini özeleştiriye ve gerçeklere kapattıkları an sorunlar katlanıyor. Zira artık halının altında yer kalmadı. Yetkililerin Atatürk Havalimanı saldırısı sonrası yapılan "Güvenlik zafiyeti yok" "Abartmayın" vb. açıklamaları sanırım aynı gündelik hayatı paylaşmadığımızı gösteriyor. Siyasi erk k endine salt olarak kendi düşüncelerinden, ideolojisinden ve doğrularından oluşan matrix vari bir dünya kurmuş durumda.   Son bir yılda patlayan bombalar sonucu ölen yüzlerce insan olmasına rağmen kamuoyu önünde sorumluluğu üstlenen bir yetkiliye henüz rastlamadık.   Vicdanları tırmalayan da bu olsa gerek. Bir devletin en temel misyonu insanların can ve mal güvenliğini mümkün mertebe korumak olmalı. Tam tersi bir duru

Mustafa Kemal Atatürk'ün yabancı gazetelerle yaptığı söyleşiler

Paul Williams/ Chicago Daily Tribune,  4 Mayıs 1920             "İngiltere ve İtilaf Devletleri'nin önerilen barış şartlarının gülünç ve uygulanmasının imkansız olduğunu anlayacakları konusunda hala ümidimiz var ama bu ümidi kaybedersek ve dışarıdan yardım gelmezse onları gönül rızasıyla kabul etmeyeceğiz."             Bu cevabı bugün bana, lideri olduğu Türk Milli Mücadelesi'nin Rus Bolşevikleriyle ittifak kurma ihtimali olup olmadığı sorusu üzerine, Mustafa Kemal Paşa verdi. Cevabında tehdit yoktu.             "Bu bir halk hareketidir. Halkın desteği olmazsa hareket sona erer. Tüm İslam aleminin yardımına da bağlıyız. Türkler Müslüman ırkları arasında hür kalan son ırktır ve İslam alemi hürriyetlerini sürdürmeleri için çaba göstermeye devam edecektir."             Miiliyetçiler İstanbulda'ki Türk Hükümeti hakkında ne düşünüyor?             "İngilizlerin hakimiyeti altında onları tanımıyoruz."               Peki